Futbol

Abdullah Avcı ile 105’e 68’e dair derin bir muhabbet

Türkiye’de popüler bir figürseniz herkesin sizin hakkınızda mutlaka söyleyecek bir sözü vardır. Hele futbol dünyasında popüler bir figürseniz… Abdullah Avcı da onlardan bir tanesi. Kimilerine göre finalleri kazanamayan bir teknik direktör, aralarında benim de olduğum kimilerine göre ise oyunu değiştirebilecek idealizme sahip bir futbol adamı. Yaşadığı tüm iniş ve çıkışlara rağmen sadece 105’e 68’in içinde olanları konuşuyor. ‘Biliyorum’ demiyor, ‘öğreniyorum’ diyor. Hatalarında suçu başkalarına atmaktansa önce kendi öz eleştirisini yapıyor. Son birkaç yıldır ise, futbol dünyasının alışık olmadığı bir şekilde kişisel gelişimi için profesyonel bir kariyer yönetim ekibiyle çalışıyor. 105’e 68’in içinde en iyilerden biri olmak için dışında kalan sonsuz alanı, sınırsız kullanıyor.

Abdullah Avcı, hakkında herkesin mutlaka bir sözü olacağı, futbol dünyasının en önemli figürlerinden. Onunla derin, detaylı ve değerli bir futbol sohbeti gerçekleştirdik. Yazıyı okumaya devam edecekseniz uyarayım; bundan sonrası futbola dair önemli spoilerlar içeriyor. Keyifli okumalar…

“Kazanmak her şey değildir. Nasıl kazandığınızın da önemi vardır”

Hocam öncelikle sizin futbol gelişiminizi konuşarak başlamak istiyorum. Neredeyse 6 yılda 6-7 farklı sistem uyguladınız. Yakın dönemden ele alırsak ilk yıllarınızda genel olarak sahayı 4’te 1’lik bölümlerde kullanan, kaymalara dikkat eden ve kontra atak futbolu oynayan bir takım ortaya çıkardınız. Daha sonra Emre’nin gelmesiyle pas ve topa sahip olmalar başladı. Ofansif beklerin gelmesiyle Emre’nin uzun pas özelliğini de oyuna kattınız. Son seneleriniz de ise tamamen pas futbolu, 2 tane 10 numaralı ve İrfan gibi kreatif oyuncularla dominant bir futbol izledik. Buradan yola çıkarak şunu konuşmak istiyorum: Kendi futbol yolculuğunuzu nasıl anlatmak istersiniz? Başladığınız günlerle bugünler arasındaki farklar neler? Hangi noktalarda bu bahsettiğim değişimler yaşandı ya da bu tespitlerimde hatalı/farklı noktalar nelerdi?

Futbol antrenörlük hayatımda sürekli gelişmeyi kendime felsefe edinerek bu mesleği icra etmeye çalışıyorum. Tespitlerinize katılıyorum. Başakşehir’in ilk kurulduğu sene savunma gücü yüksek bir takım oluşturduk ve bu oyunla ligi 4. sırada bitirdik. Kendimizi tekrarlamak değil ilerlemek istiyorduk. Savunma oyununu sürdürülebilir hale getirmek için süreç içerisinde oyunumuza hücum gücünü ekledik. Son yıllarımızda mümkün oldukça fazla oyuncu ile hücum yapıp rakip savunmaların düzenini bozmayı amaçlayan bir hücum organizasyonu üzerinde çalışıp bu geçişleri yaptık. Geçiş süreçleri her zaman sancılıdır ve yenilikleri oyuncularınıza inandırmak zaman alabilir. Bu süreçlerde zaman zaman skor olarak kaybettiğimiz maçlar oldu fakat bizim için önemli bir öğrenme süreci oldu. Bunun için ‘kaybettik’ değil ‘öğrendik’ diyebilirim. Bu geçiş sürecinde takımınızdaki oyuncuların algı seviyesi yüksek ise geçiş sürecini kolaylaştırabilirsiniz. Oyunu her zaman bir bütün olarak düşünüyorum. Topa sahipken alanı olabildiğince genişletip rakibinizi kendinizden uzaklaştırmalı, top rakipteyken oyun alanını mümkün olduğu kadar daraltıp rakibinize yakın olmalısınız. Hücum yaparken savunmayı, savunmaya yaparken hücumu düşünebilen oyuncu grupları oluşturmak üzerine çalışmalar yapıyoruz. Pas oyunun kendi içerisinde amaçları vardır. Sadece pas sayımızın yüksek olması oyuna hükmettiğiniz anlamına gelmez. Bütün hücum organizasyonlarımızda rakibin savunma yerleşimini nasıl bozarız bunun üzerine çalışmalar yapıyoruz. Takımların ve oyuncuların gelişimi gibi teknik adam olarak ben de kendimi ve ekibimi geliştirmekle yükümlü olduğum düşüncesi içerisindeyim ve her gün bir önceki günden daha iyi olmak için çalışıyorum. Futbol hatalar oyunudur denir hep, ben yaptığımız hataları analiz edip ders çıkarmaya ve sürekli neyi daha iyi yapabilirim düşüncesi ile hareket etmeye çalışıyorum. Kazanmak her şey değildir. Nasıl kazandığınızın da önemi vardır. Uzun süre Başakşehir’in ilk yıllarındaki gibi bir oyun oynamış olsaydık ne ben mutlu olurdum ne de oyuncu grubu mutlu olurdu. Sürdürülebilir başarılar için yaptığınız işten keyif almalı ve izleyenlere keyif vermelisiniz.

“Artık kalecilerin sadece kurtarış yapması yetmiyor”

Sizin gelişiminizi konuştuk. Bir de futbolun gelişimi var. Sürekli değişen, dönüşen bir oyun haline geldi futbol. Bu gelişmeleri muhakkak takip ediyorsunuz. Sizce futbol günümüzde nasıl bir oyun haline geldi? Siz kendinizi bu oyunun neresinde görüyorsunuz?

Futbol sürekli gelişim halinde devam ediyor. Günümüz futbolunu sadece hücum ya da savunma diye ayıramayız her ikisini de aynı anda yaparak oyununuzu planlamanız gerekiyor. Yani Hollandalıların Total Futbol olarak adlandırdığı bu ‘birlikte hücum birlikte savunma’ oyunu günümüzde en çok gördüğümüz oyun diyebiliriz. Bunun yanında günümüzde savunmaların daha fazla ön plana çıkmasından dolayı geçiş hücumlarının etkisi maçların belirleyicisi oluyor. Ben oyunun sürekli gelişmesinden dolayı dünya futbolundaki yenilikleri sahaya yansıtma çabası içerisindeyim. Günümüzde futbol sürekli gelişiyor, savunma ve hücumu birlikte yapan üst seviye takımlar görüyoruz. Bu üst seviyedeki takımlar, bizlere çok iyi örnek oluyorlar. Kendinizi geliştirmediğiniz sürece geriye gidiyorsunuz. Dünya futbolunu yakından takip edip, güncel oyunları repertuarımıza ekliyoruz ve uygulamaya çalışıyoruz.

Günümüz futbolunda kanat beklerinin öne çıkması, oyun kurucuların ‘deep lying playmaker’ haline gelmesi ya da sweeper kalecilerin kullanılması dikkat çekiyor. Artık liberolar, klasik 10 numaralar ya da pivot santrforlar demode oldu. Sizce futbolda başarılı olmuş akımları mı takip etmek doğru olur yoksa her takım kendi doğrusunu mu aramalıdır?

Futbolda öne çıkmış akımları takip etmek doğrudur bunun yanında içinde bulunduğunuz ülke gerçeklerini de unutmamanız ve buna göre hareket etmeniz gerekir. İçinde bulunduğunuz ülkede oyuncuların alışmış olduğu saha formasyonları ve oyun tarzları vardır. Bunları bir bütün olarak düşünüp oyuncularınıza basit ve net bir şekilde istediklerinizi anlatıp uygulamanız teoride planladıklarınızın sahaya yansımasını kolaylaştırır. Dünya futboluna öncülük eden takımların oyuncu yetenekleri sizinkinden çok farklı olabiliyor. Dünya futbolunu yakından takip edip size uygun olabilecek akımların bir bölümünü uygulamak daha gerçekçi ve sağlıklı olacaktır. Günümüz futbolunda gelişmiş savunmaları açmak gün geçtikçe zorlaşıyor ve siz de bunlara çözüm üretmek durumunda kalıyorsunuz. Bulduğunuz çözümleri sürekli güncellemek durumundasınız. Bu çözümleri sadece hücum oyuncuları ile bulamıyorsunuz. Rakibin savunmasını açmak için kalecinizi dahi oyunun içerisine kullanmanız gerekiyor. Nasıl savunma yaparken savunmayı forvet oyuncuları ile başlatıyorsanız hücum yaparken de hücumun ilk ayağını kaleciniz ile başlatmanız gerekiyor. Hücum yaparken tüm oyuncularınızı oyunun içine sokmak, mümkün olduğunca fazla oyuncu ile hücum yapma fırsatı sağlıyor. Günümüz futbolunda bunların örneklerini çok fazla görebiliyoruz. Artık kalecilerin sadece kurtarış yapması yetmiyor aynı zamanda oyunun içerisine katılması gerekiyor. Aynı durum savunma oyuncuları içinde geçerli; topu uzaklaştırmak yerine takım arkadaşlarına kazandırarak atak başlatması önemlidir. Güncel futbolda takımlar artık klasik 10 numaralar yerine iki tane 10 numara tarzındaki 8 numaralar ile oynuyor. Bu sayede bu orta saha özellikli oyuncuların hem savunma hem gücünden yararlanarak hücumda ve savunmada sayısal üstünlük sağlayabiliyorsunuz. Günümüz futbolunda tüm oyuncuların savunmaya ve hücuma katılması gerekiyor. Bir oyuncu bile saha içerisinde savunma organizasyonuna katılmadığında rakipler bu zaafları çok iyi şekilde kullanabiliyor ya da bir oyuncunuz hücum organizasyonlarında yeterli seviyede olmadığında oyununuz kilitlenebiliyor. Çalıştığım takımlarda top ayağında olmayan oyuncular top ayağında olan oyuncunun ne yapacağını bilmesini isterim. Johan Cruyff’un çok sevdiğimiz bir sözü vardır ‘’Topun nereye gideceğini top ayağında olan oyuncular değil topsuz oyuncuların yaptığı koşular veya aldığı pozisyon belirler’’ bu yüzden ‘’yardımcı koşu ‘’ olarak adlandırdığımız topsuz oyuncuların yapacakları koşular oyunumuzu belirlemede bize yardımcı oluyor. Saha içerisinde oyuncuların, saha kenarında bizlerin, tribündeki seyircilerin ve ekran başındakilerin keyif alacağı bir oyun anlayışı için sürekli çalışmaya, geliştirmeye devam edeceğiz.

“Felsefesinden en çok etkilendiğim oyun modelleri Johan Cruyff’unkiler”

Benim kişisel gözlemlerinden bir tanesi sizin biraz Atletico Madrid biraz Manchester City’nin dikte ettiği oyun modellerine benzemeye çalışmanızdı. Topa sahip olup, pasla çıkan ve oyunu rakip yarı sahada oynamak isteyen takımlar düşünüyordunuz. Ancak bence en önemli özelliğiniz savunmada iyiydiniz ve özellikle size karşı kullanılan duran toplarda alan savunması disiplinini kaybetmediniz. Sizden duymak isterim: Takip ettiğiniz bir futbol modeli var mı? Ya da beğendiğiniz teknik adamlar? Varsa bunu nasıl anlatabilirsiniz? Yoksa, futbolda her dönemde farklı modelleri mi denemek doğrudur?

Bahsettiğiniz sezon İstanbul Başakşehir’de duran toplardan 18 gol bulmuştuk ve bunların 17’si müsabakanın ya ilk golü ya da eşitliği bozan gollerdi ve bu maçların 16 tanesini kazandık. Ben oyunun her bölümünü planlamayı seviyorum ve bunu oyuncularıma anlatıp ikna etmeye çalışıyorum. Duran toplarda oyunun en önemli parçalarından biri. Benim takımlarımda akan oyunda olduğu gibi duran toplarda da alan savunmasını görebilirsiniz. Her oyuncuyu mümkün olduğunca kendi bölgesine göre alan savunmasında görev vermeye çalışıyorum. Duran toplarda her oyuncunun kendi bölgesinde pozisyon alması, pozisyonların devamında pozisyon geçişlerini kısa sürede yapmalarını sağlıyor. Duran toplardan atılan gollerin büyük bir kısmını duran topların devamından geldiğini biliyoruz ve bunlara karşı savunmada önlemler alıp hücumda rakiplerin zaafları üzerine çalışıyoruz. Johan Cruyff felsefesindeki oyun modelleri benim oyun anlayışımı en çok etkileyen felsefe ve biz de bunları uygulamaya çalışıyoruz. Sacchi, Sarri, Bielsa, Guardiola, Kloop, Favre gibi teknik direktörler dünya üzerinde felsefelerini çok beğendiğim ve oyunlarından etkilendiğim teknik adamlar. Hepsinin kendine özgü özellikleri var ve herbirinden kendinize bir şeyler katabiliyorsunuz.

“Teknik ekibimde beni tamamlayan profesyoneller çalışırım”

Milli takım döneminizde (2012) verdiğiniz bir röportajda aynen şu cümleleri söylemiştiniz: “Bugün dünyada taç atışlarını herkes çok küçümsüyor. Taç atışlarından atılan veya yenilen gollerin veya girilen pozisyonların haddi hesabı yok. Çünkü taç atışlarında top dışarıda olduğu için oyuncu pozisyonunu almakla ilgili sıkıntı yaşar.” Sizin bu sözlerinizden 6 sene sonra dünya Liverpool’un taç antrenörünü konuşuyordu… O günden bugüne sizce biz nerede eksik kaldık?

Futbolda ayrıntılar çok önemlidir ve %1‘lik % 2’lik ayrıntılar bütün maçın belirleyicisi olabilir. Ayrıntılara hep dikkat etmiş ve üzerinde durmuşumdur. Küçük ayrıntılar büyük farkları oluşturuyor. Çalıştığım oyunculara sürekli topun oyun dışında olduğu bölümün ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Taçlar da topun oyun dışında olduğu önemli bölümlerin başında geliyor. Savunmadaki ve hücumdaki taç atışları oyun genelinin ciddi bir bölümünü etkiliyor. Ligimizde top oyunda ortalama 51-52 dakika civarında kalıyor. Maç başına ortalama 41 taç atışı kullanılıyor. Bu 41 taç atışında takımlar yerleşimlerini kaybediyorlar ve bu rakipler için fırsat oluyor. Taç atışlarının devamında topa sahip olma oranınız artıyor ya da azalabiliyor. Rakip taç atışlarında sahayı daraltıp doğru pozisyon almıyorsanız topun arkasında 2 dakika koşmanız gerekebiliyor. Bu yüzden 2-3 saniyelik reaksiyon vererek bu 2 dakikayı topa sahip olarak geçirebiliyorsunuz. Hücum yaparken de bunun tersini düşünebiliriz. Günümüzde her işi profesyoneller ile yapmak durumundasınız. Teknik ekibimde beni tamamlayan profesyoneller çalışırım. Çalıştığım antrenörlerin sürekli futbol düşünmelerini ve sürekli futboldan konuşmalarını isterim. Benim de maçtan sonra çıkıp sahanın içerisindekileri anlatmam bundandır.

“Ülkemizde çok fazla uzun vadeli sistematik çalışmalar yapılamıyor”

Futbol tarihinde dönemlere damga vuran takımlar vardır: 50’ler Macaristan, 60’lar Ajax, 70’ler Brezilya, yine 70’ler Hollanda (Ajax’ın devamı), 80’ler Milan, 90’lar İtalyan takımları, yine 90’lar Fransa, 2000’ler İspanya, Barcelona, Real Madrid ve yakın dönemlerde Atletico Madrid, Manchester City, Liverpool… Bu tarihte neden hiçbir Türk takımı yer alamadı sizce?

Tarihe damga vuran takımlar ya da ülkeler sistemli bir şekilde organizasyonlarını gerçekleştiriyorlar. Maalesef bizim ülkemizde çok fazla uzun vadeli sistematik çalışmalar yapılamıyor ve bunun karşılığını alamıyoruz. Bir ülkede veya takımda sistemin işler hale gelmesi binlerce saat teorik ve pratik antrenmanlar gerektiriyor. Bu sistemlerin oluşması sadece profesyonel takım ile olmuyor aynı zamanda öz kaynak düzeninizin en alt yaş kategorisinden başlayarak futbol felsefenizi ve kültürünüzü oyunculara anlatmalı ve uygulamalısınız.

Hocam soruyu biraz daha sert sormak istiyorum: Türk futbolunun ekolleşme sorunu, taktiksel geri kalmışlığının altında yatan nedenler neler olabilir? Bunda oyunu konuşmamak, saha içiyle ilgilenmemek ve en önemlisi futbol konuşurken olmuş bitmişle ilgili söz söylemekten başka, olması gerekene dair çözüm üretmemek ne kadar etkili?

Ben hep saha içerisinde kalarak sahanın içini konuşmaya çalıştım ve bu mesleği yaptığım sürece bildiklerimi ve planladıklarımı paylaşmaya devam edeceğim. Oyuncularımla taktiklerimizi konuşmayı, rakip taktikleri hakkında tartışmayı ve takım oyununu düşünmelerini isterim. Bunlar hem sizi hem oyuncularınızı geliştirip daha kısa sürede çözüm üretme konusunda size yardımcı oluyor. Çalıştığımız takımlarda video analizlerimizi interaktif biçimde yapma yolundayız. Ben her analiz toplantısında oyuncularımı “Planımız neydi?” “Bu planı nasıl uyguladık?” “Neleri daha iyi yapabilirdik?” gibi sorularla oyunu düşünmeye ve çözümler üretmeye zorluyorum. Oyuncularımdan ve ekibimden sürekli oyunu ve kendimizi sorgulamalarını istiyorum. Bu hem onları hem bizleri geliştiriyor. Bugünün oyuncuları yarının antrenörleri olacak ve onlar da oyuncularını geliştirecekler. Yeni nesil ile birlikte daha planlı oyunlar ve oyuncular ortaya çıkacak ve taktiksel gelişim günden güne daha önemli bir hal alacak.

“Almanya’da oyuncular A takıma gelene kadar 20.000 dakika süre alıyor, ülkemizde ise 5.000 dakika”

Türk futbolunun en büyük problemi her zaman söylendiği gibi altyapı. Siz altyapıda çalışmış, başarılı olmuş bunu Milli Takım düzeyine de taşımış bir teknik adam olarak altyapı konusunda neler söylemek istersiniz? Altyapı antrenörlüğü, eğitim müfredatı, çocukların topla olan ilişkisi, dünyadan modellerin Türkiye’de uygulanabilirliği gibi konularda nasıl üst seviyeye çıkabiliriz?

Altyapıdan gelen oyuncularımızın futbolun temellerini çok iyi bilmesi ve uygulayabilmesi gerekiyor. Bunu sadece oyuncu eğitimi ile sağlayamazsınız aynı zamanda antrenör, yönetici, spor adamları eğitimini de gerçekleştirmemiz gerekiyor ki oyuncu gelişimi hızlandırabilelim. Altyapıya olan yatırımlar sadece bir ya da iki kulüp ile yapıldığında sonuç alamayız, tüm takımların bu yatırımları yapması gerekir ki oyuncu gelişimi sağlansın. Sadece bir takım altyapı yatırımı yaptığında müsabakalarda çok farklı sonuçlar ortaya çıkabiliyor ve oyuncu gelişimi gerekli düzeylerde olmuyor. Alt yaş gruplarında rakiplerine üstünlük kuran oyuncular A takım seviyesine geldiklerinde aradaki fark ortadan kalkıyor. Bizim yapmamız gereken gerekli rekabet ortamını sağlayabilmek. Gerekli rekabet ortamını sağladığımızda oyuncularda sürekli bir gelişim olması oldukça muhtemel. Federasyon, altyapı takımları için kriterler koyup (saha, tesis, antrenör eğitimi vb.) bu kritere uygun olan takımları kendi aralarında yarıştırarak gerekli rekabet ortamını sağlamalıdır. Alt yaş gruplarında oyuncuların mümkün olduğunca fazla süre alarak A takıma gelmesi gerekmektedir. Örneğin Almanya’da oyuncular A takım seviyesine gelene kadar 20.000 dakika civarında süre alarak geliyor maalesef bu sayı ülkemizde 5.000 dakika civarında. Alt yaş kategorilerinde oyuncular 20-22 müsabakaya çıkarak sezonu bitirebiliyor. Alt yaş gruplarında müsabaka sayısını arttırmalı ve oyuncu gelişimini sürekli hale getirmeliyiz.

Ülkemizde PAF, U19, U21 vb. ligler yıllarca uygulandı fakat istediğimiz karşılığı hiçbir zaman alamadık ve uzun bir süre de alacak gibi bir durum gözükmüyor. Bu ligler yerine kurulabilecek olan Rezerv Lig ile oyuncuların daha fazla süre almasına olanak sağlayarak oyuncuların kontrol altında olması sağlanabilir. Altyapıdan gelen oyuncular 19 yaşına kadar A takım seviyesine geliyorsa bu oyuncular A takıma kazandırılabilir. 19 yaşından sonra A takıma uygun seviyeye gelmemiş oyuncular için 19-23 yaş aralığında bir Rezerv Lig kurarak bu oyunculara daha fazla süre tanıyabiliriz ve bu oyuncuları kontrolümüzde tutabiliriz. Dünyada ve ülkemizde bu tarz oyuncu örnekleri ile fazlası ile karşılaşmaktayız. Altyapıdan yetişen oyuncu 19 yaşında A takım seviyesine uygun olmadığı gerekçesi ile takımla ilişkisi kesiliyor ve alt lig takımlarına transfer oluyor. Burada 1-2 yıl yeterli şansı bulduktan sonra ciddi ücretler ödenerek farklı takımlara transfer olabiliyor. Rezerv Lig içerisine 2-3 kontenjan koyarak A takımda forma şansı bulamayan ya da sakatlık sonrası maç eksiğini kapatmak istediğiniz oyunculara burada şans verebilirsiniz.

“Futbolu aklınızla oynadığınızda daha az mesafe kat edip daha fazla iş yapabiliyorsunuz”

Diego Simeone ile çalışan futbolcular onun antrenmanlarından çok bahseder. Sizin için de aynı durum geçerli. Özellikle günümüz futbolunda antrenmanlar ne kadar önemli? Maçta yapılacak her şey daha önce planlanır mı? Örneğin duran top çalışmak şu anda elit takımların antrenmanlarında baya zaman alıyor. Siz futbolda antrenmancı mısınız yoksa ‘en iyi antrenman maçtır’ diyenlerden misiniz?

Hedef odaklı antrenmanlar üzerine çalışıyoruz. Müsabaka içerisinde karşılaşacağınız senaryoları antrenmanlarda canlandırma yapmanız oyuncuların maç performansını arttıracaktır. Bizim takımlarımızda antrenmanlar büyük bir bölümünü taktiksel çalışmalar oluşturuyor. Fiziksel antrenmanlarımızı dahi taktiksel olarak yapmak için ekibim çalışıyor ve uyguluyor. Oyuncular zaman zaman taktik çalışmalardan sıkılabiliyor fakat maç içerisinde karşılaştıkları sorunlar karşısında daha önceden çalışmış oldukları çözüm noktalarını sahada uyguladıklarında bundan çok keyif alıyorlar. Takımlarımızda haftada bir günümüzü duran top antrenmanlarına ayırıyoruz. Duran toplar atılan gollerin %30-35 civarına denk geliyor. Zaman zaman kilitlenmiş oyunda skoru değiştiren golü duran toptan bulup oyununun kontrolünü elinize alabiliyorsunuz. Antrenmanlarınız maç formatına en yakın şekilde olmalı ve maçı yansıtmalıdır. Oynadığınız oyun tarzı ile antrenmanlarınız benzerlik göstermelidir. Pas oyunu üzerine kurulu bir sisteminiz varsa antrenmanlarınız da bunları içermelidir. Müsabaka içerisinde topa tek dokunuş çok önemlidir fakat topa tek dokunuşta istediklerinizi yapabilmeniz için antrenmanlarda binlerce defa topa dokunmalısınız ki müsabaka içerisindeki topu dokunuşunuz kusursuz olsun. Antrenmanlarımızın çok büyük bir bölümü top ile geçiyor ve oyuncunuz her ne seviyede olursa olsun geliştiklerini gözlemleyebiliyorsunuz. Futbolu aklınızla oynadığınızda daha az mesafe kat edip daha fazla iş yapabiliyorsunuz.

“Galatasaray maçında attığımız ilk golü maçtan önce çalışmıştık”

Hocam teoriyi konuştuk ama biraz da pratik örneklerden yola çıkarak detaylandırmak istiyorum. Başakşehir’le Galatasaray’ı 5-1 yendiğiniz bir maç vardı. Benim tespitim şöyleydi o maçla ilgili: Mahmut ve Emre Belözoğlu yokken Galatasaray, size karşı Tolga-Belhanda-Fernando-Ndiaye orta sahası ile çıktı. Elia/Visca kanatlarını sadece beklerle karşıladılar. Zaman zaman 3’lüye döndüler hatta. Buna karşılık sizse bekleri içeri çektiniz, orta saha gibi oynattınız ve rakipten kalabalık oldunuz. Kanatları zorlayan rakip olmadığı için bol bol çizgiyi kullandınız…

Galatasaray o sezon Igor Tudor ile birlikte farklı formasyonları kullanıyordu. 1-3-5-2, 1-3-4-3, 1-4-3-3 gibi farklı formasyonları kullandı. Biz de antrenmanlarımızda bize karşı çıkabileceği tüm formasyonlara karşı planlarımıza çalıştık. Galatasaray o maçta 1-4-4-2 diamond formasyonu ile 2 çift forvet olarak çıkmıştı ve biz de bu formasyona karşı 1-4-2-3-1 formasyonu ile oynadık. Orta sahada Fernando, Tolga, Belhanda, Ndiaye ile oynuyorlardı ve merkezde bizim 3 oyuncumuza karşı 4 oyuncu ile orta sahada üstünlük kurabilirlerdi. Biz de beklerimizi iç koridora çekerek , Adebayor’u da sahte 9 numara olarak geri gelmesini istedik ve orta sahada zaman zaman 5v4 zaman zaman 6v4 sayısal üstünlüğü sağladık. Orta saha üstünlüğünü aldığımızda oyun kontrolü bizim elimize geçti ve hücumlarımızı kanatlardan gerçekleştirerek sonuca gittik. Bunun yanında şunu da söylemeliyim 5-1’lik maçta maçın ilk golünü müsabakadan önceki son antrenmanda çalıştığımız duran top organizasyonundan bulduk ve bu bizim sisteme ve oyuna olan inancımız arttırdı.

Buradan yola çıkarak şunu sormak istiyorum: Bir teknik adam olarak maça çıkmadan önce senaryoları nasıl çalışıyorsunuz? Rakip kadroya göre nasıl refleks alıyorsunuz? Bunların ne kadarı önceden planlanıyor, ne kadarına maç içinde karar veriliyor?

Oyun planlarımızın çok büyük bölümünü müsabaka öncesinde çalışıyoruz. Maç gününe kadar rakibin beklediğimiz savunma ve hücum organizasyonlarına karşı teorik ve pratik çalışmalarımızı yapıyoruz. Çalıştığımız oyuncu grubunun saha içerisinde problem çözme yeteneğini geliştirmek üzerine çalışmalar yapıyoruz. Antrenmanlarda maçlarda karşımıza çıkabilecek sorunlara karşı ne tür çözümler bulabiliriz onlar üzerine kafa yoruyoruz. Sorunlara en uygun çözüm hangisi ise onu uygulamak isterim. Rakipler zaman zaman formasyonlarını değiştirebiliyorlar. Antrenmanlarda maç içerisinde karşılaşabileceğimiz tüm olasılıkları kısa bir şekilde çalışıyoruz. Eğer oyuncu grubunuz algı seviyesi yüksek oyunculardan oluşuyorsa teorik olarak dahi çözümünü bulabiliyorsunuz. Bu tarz durumlarda animasyonları tablet ile maçtan önce oyuncularınıza göstererek müsabakada uygulamalarını istiyoruz. Maç esnasında yedek kulübesi ile analiz ekibi telsiz vasıtasıyla iletişim halinde oluyor ve sürekli bilgi akışlı sağlanıyor. İlk 45 dakikada yaşadığımız problemleri ve çözümünü devre arasında oyuncularımıza video ile gösteriyoruz ve isteklerimiz onlara iletiyoruz.

“Felsefeniz oturmamışsa hangi formasyonu kullandığınızın bir önemi olmayacaktır”

Bu konudan devam ederek şunu da tartışmak istiyorum hocam: Siz 4-2-3-1, 4-1-2-3 ve 2-3-2-3 yani farklı formasyonlar deneyen bir teknik adamsınız. Biz de bunları konuşmayı çok seviyoruz. Ancak biraz tersten konuşmak istiyorum. Bizde hep ‘taktik-sitem’ ve ‘diziliş’ birbirine karıştırılır. ‘4-4-2 taktiği ile oynadı’ denir. Formasyonlar ile taktik arasındaki fark nedir ve önemli olan formasyon mudur, sizden dinleyebilir miyiz?

Sistem takımın bütün organizasyonu ve işleyişidir, formasyon ise sistemin içerisindeki bir araçtır. Formasyon sahaya sayısal dağılımdır diyebiliriz. Formasyondan çok kaç oyuncu ile hücum yapıp kaç oyuncu le savunma yaptığınız önemlidir. Avrupada Manchester City, Barcelona, Liverpool 4-3-3 formasyonu ile oynamaktalar ama bunun yanında hepsinin saha dizilimleri birbirinden çok farklı. Formasyonun içerisinde dahi değişiklikler olabilir. Farklı formasyonlar ile aynı taktiği uygulayabilirsiniz. Dortmund üzerinden bir örnek verirsek geçen sezon 4-2-3-1 oynuyorlardı bu sezon 3-4-3 formasyonun kullanıyorlar fakat taktiklerinde herhangi bir değişiklik gözlemlenmiyor. Felsefeniz formasyonun işleyişini kolaylaştırır. Felsefeniz tam anlamı ile oturmamışsa hangi formasyonu kullandığınızın bir önemi olmayacaktır.

“Oyunun anlarını doğru oynayabilmek çok önemlidir”

Beşiktaş’la oynadığınız bir Antalyaspor maçı da var. 2-1 kazandınız ancak iki yarı, iki farklı takım izlemiştik. İlk yarıda önde baskı kuran, doğru pas tercihleri kullanan ve kısa sürede skor avantajını yakalayan bir takım. Ancak aynı takım ikinci yarı üstünlüğü rakibe vermişti. Şunu sormak istiyorum: Oyunu 0-0 oynamak mı daha zordur yoksa erken 2-0 yapmak mı? (Çünkü o maçta 50’de 2-1 olunca takım da bir çözülme gözlenmişti.) Hep tartışılan bir konudur çünkü bu. Erken öne geçen takımın geri çekilmesi. Ve ihale teknik adama kalır. Gerçekten böyle midir yoksa oyuncu da skoru korumak için içgüdüsel olarak böyle davranır mı? Biraz teknik adam gözüyle oyuncu psikolojisini anlamak istiyorum açıkçası…

Oyunda skor değiştikten sonra rakip planları çok kısa süre içerisinde değişebiliyor. Müsabaka içerisinde oluşabilecek her türlü skora hazır olmalısınız ve takımınızı antrene etmelisiniz; özellikle Türkiye gibi skorun etkisi ile duygusal reaksiyon veren bir ülkede çalışıyorsanız… Aslında skoru bulunca geri çekilmek çoğu zaman sizin isteğiniz ile olmaz. Rakip takım skor olarak geri düşmüşse alabileceği tüm riskleri alıp oyunu önde oynamaya karar verir. Deplasmanda oynuyorsanız işin içerisine seyircinin dahil olması ile birlikte psikolojik faktörler sizi kendi kalenizin önüne itebilir. Bu durumlarda takımınız iyi savunma yapmayı bilmesi gerekir. Futbol içerisindeki çok fazla miktarda psikoloji barındırır. Bu tarz durumlarda saha içerisinde lider özellikli oyuncular oyunun belirleyici olurlar. Oyunun anlarını doğru oynayabilmek çok önemlidir. 90 dakika boyunca hücum yapmanız mümkün olmaz, bu tarz rakibin sayısal olarak fazla oyuncu ile hücum yaptığı durumları fırsata çevirebilirsiniz. Geçiş hücumlarında hücum oyuncularınızın ön alanda topu koruması ve arkadan gelen oyunculara servis yapması takımınızın hücuma çıkmasını kolaylaştıracak aynı zamanda savunma performansını arttıracaktır.

“Futbolun her alanında profesyonellere ihtiyaç var”

Sizin gibi birkaç kişi daha olmasına rağmen antrenörlük meselesinde yeterli seviyede değiliz bence. Özellikle TFF’nin lisans verme kriterleri, eski futbolcu değilseniz sizi çembere sokmamak üzerine. Bu da -uç örnek vererek dikkat çekmek istiyorum- bizden bir Sacchi, Sarri, Mourinho, Tedesco gibi isimlerin çıkmasını engelliyor olabilir. Sizce antrenörlük konusunda bu sistemde bir değişim yapılmalı mı?

Ülkemiz bu geçişi yapmak zorunda. Güncellenen futbolda genç beyinlere ve farklı görüşlere fazlasıyla ihtiyaç var. Antrenör kurslarına talep oldukça fazla oluyor ve federasyon bu talebi karşılamakta oldukça zorlanıyor. Son dönemlerde analiz antrenörlüğü, fiziksel performans antrenörlüğü, scout antrenörlüğü, psikolojik performans danışmanlığı vb. kurslar açarak teknik ekip içerisindeki eğitimleri vermeye çalışıyorlar. Bu kursların sayısını arttırılmalı, niteliği zenginleştirilmeli ve her kesime hitap ediyor olması sağlanmalı düşüncesindeyim. Futbolun her alanında profesyonellere ihtiyaç var. Ben her işi uzmanına yaptırıp maksimum fayda almayı amaçlarım.

“Ekibimi sürekli yurt dışına gönderiyor, güncel bilgileri toplamalarını ve bana raporlamalarını talep ediyorum”

Hocam siz profesyonel bir ekiple çalışıyorsunuz ve sürekli gelişmek için uğraşıyorsunuz. Futbolun dışında yabancı dil öğrenmek, dünyayı yakalamak, seminerlere katılmak vs. Bu çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz? Ayrıca son dönemde neler izliyorsunuz, neler okuyorsunuz, ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Benim hem saha içi için çalışan teknik bir ekibim, hem de saha dışı projeler ve gelişimler için çalışan bir kariyer ekibim var. İki ekip eş güdüm içerisinde ortak çalışıyorlar. Düzenli toplantılar yapıyoruz. Hem dünya futbolunu takip ediyor hem o gelişmelerden nasıl faydalanabileceğimizi planlıyoruz. Ekibimi sürekli yurt dışına gönderiyor, güncel bilgileri toplamalarını ve bana raporlamalarını talep ediyorum. Geçmiş yıllarda ekibimi Atletico Madrid, Barcelona, Manchester City Borussia Dortmund, Werder Bremen gibi takımlara gönderip sistemlerini incelemelerini istedim. Bu sistemlerden biz nasıl yararlanabiliriz hangilerini ülkemizde hayata geçirebiliriz bunları tartışıyoruz. Karantina sürecinde evde kaldığımız dönemde birçok spor filmi ve belgeseli izleme fırsatım oldu. Aynı zamanda kütüphanemde olan fakat okuma fırsatı bulamadığım birçok kitabı, özellikle futbol kitaplarını okudum. Kitaplarda, dizilerde ve filmlerde gördükleriniz, okuduklarınız yaşadıklarınız yaşadıklarınızla örtüştüğünü görüyorsunuz. Ekibim, takım çalıştırmadığımız bu süreçte oynanan maçların analizlerini yaptı. Online toplantılar düzenleyip hepsinin detaylı analizlerini yaptık. Pandemi öncesinde ekibim ile birlikte yurtdışı kulüp ziyareti ve maç izleme programları yapmıştık maalesef pandemiden dolayı bunları gerçekleştiremedik. Bunları önümüzdeki süreçte yapmayı planlıyoruz.

 

Etiketler
İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı