Kasımpaşalı Awer Mabil’in ilham verici yaşamı
Ailesinin savaş nedeniyle Güney Sudan’ı terk ederek Kenya’da yerleştiği Birleşmiş Milletler kontrolündeki Kakuma Mülteci Kampı’nda 1995 yılında dünyaya gelen Mabil, çocukluk döneminin büyük bölümünü burada geçirdi.
Babasını savaşta kaybeden Awer Mabil, 10 yaşına gelene kadar annesi ve iki kardeşiyle kampta zor şartlarda yaşam mücadelesi verdi. Daha sonra amcasının bulunduğu Avustralya’ya özel vizeyle göç eden Mabil ve ailesinin yaşamı, şu an 26 yaşında olan oyuncunun futboldaki başarılı performansıyla değişti.
Mülteci kampında arkadaşlarıyla çıplak ayakla oynadığı futbola olan aşkı Avustralya’da da devam eden Mabil, bu ülkede yeteneğini göstererek milli takıma kadar yükseldi. Avustralya’da birkaç takımda oynadıktan sonra Avrupa’nın yolunu tutan Mabil, bu kıtada Midtjylland, Esbjerg ve Paços de Ferreira’nın formalarını giydi.
Süper Lig’in devre arasında Kasımpaşa, hücuma yönelik oynayan Avustralyalı futbolcuyu kiralık olarak renklerine dahil etti.
Mabil: Kampta geçirdiğim dönem her şeye şükran duymamı sağladı
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Awer Mabil, mülteci kampında yaşadıklarının hayat mücadelesinde kendisine büyük güç verdiğini ve hikayesiyle örnek olmak istediğini söyledi.
Mülteci kampında en büyük zorluğu çocuklardan öte aile büyüklerinin yaşadığını anlatan Avustralyalı futbolcu, “Kamptaki dönem benim için eğlenceli ve keyifli geçti. Orada asıl zorluğu yaşayan çocuklar değil, çocukların aileleri, anneleri, babaları. Sürekli arkadaşlarımla birlikteydim ve onlarla oynuyordum. Geçirdiğim dönem hayattaki her şeye şükran duymamı sağladı. O yüzden ben bunu bir zorluk değil, edindiğim bir tecrübe olarak görüyorum. Ayrıldıktan sonra mülteci kampını 14 yaşındayken ziyaret ettim. O zaman oradaki çocukların zor şartlar altında büyüdüğünü gördüm. Geçirdiğimiz zamanın ne kadar zor olduğunu daha iyi anladım.” diye konuştu.
Kampta beslenme ve barınma başta olmak üzeri birçok sorunla karşılaştıklarını aktaran Mabil, “Aile olarak bir kartınız oluyor ve ona göre size yiyecek veriyorlar. Aile üyelerinin sayısına göre pirinç, fasulye gibi temel besin maddelerini alıyorduk. Önemli olan, iki hafta boyunca aldığınız yemeği doğru bir şekilde kullanabilmek ve beslenebilmek. Burada planlama önemli. Belirttiğim gibi asıl zorluk yetişkinler içindi. Çünkü çocuklar hangi şartta olursa olsun eğlenebilirler, oynayabilirler ama yetişkinlerin yapması gereken çok şey var.” ifadelerini kullandı.
Kakuma Mülteci Kampı’nı sık bir şekilde ziyaret ettiğini ve kurduğu “Barefoot to Boots” isimli oluşumla oradaki çocuklara destek olmaya çalıştığını söyleyen Mabil, şunları kaydetti:
“14 yaşında ağabeyimle mülteci kampına döndüğümüzde çocuklara bavullar içinde kıyafetler götürmüştük. Çocukların orada yalın ayakla futbol oynadığını gördük. Bu oluşumu kurmak orada canlandı zihnimizde. Daha sonra Avustralya’ya gittiğimde takım arkadaşlarıma böyle bir durum olduğunu söyledim. Onlardan ayakkabılarını aldım ve kamptaki çocuklara gönderdim. Bu şekilde genişlemeye devam ettik. Sadece futbol oynayanlar için değil, çocukların hastane ihtiyaçları, kız çocuklarının diğer ihtiyaçları için de yardım etmek isteyen herkesle bağlantı kurduk. Yaptığımız işle gurur duyuyorum.”
“Geldiğim yerdeki insanları da temsil ediyorum”
Awer Mabil, çok sevdiği futbola kampta başladığını ve oyun tarzında sokak futbolunun izleri olduğunu belirterek, “Avustralya’ya gittiğimizde önemli bir sorumluluğum olduğunu biliyordum. Çünkü orada, bu şansı bulamayan çocukları temsil ediyordum. Elimden gelenin en iyisini yapmak, oradan çıkan ve bu imkanlara sahip olmayan çocukları en iyi şekilde temsil etmek için sürekli çalışmaya devam ettim. Sonunda da buraya ulaştım.” dedi.
Avustralya’ya gittikten sonra istediklerini yapma konusunda daha çok fırsat bulduğunu vurgulayan Mabil, şöyle devam etti:
“Hayatı bir yolculuk olarak görüyorum ve ben de bu hayat yolculuğundayım. Ülkemi milli takımda temsil ettiğim için çok mutluyum. Avustralya’nın bana sunduğu fırsatın karşılığını vermek için çok çalışmaya devam ediyorum. Aynı zamanda omzumdaki sorumluluğun da farkındayım. Milli takımda oynarken geldiğim yerdeki insanları da temsil ediyorum. İlham verme ihtimalimin bulunduğu insanları da temsil ediyorum. Başarmak istediğim çok şey var. Şampiyonlar Ligi’nde oynadım ve gol attım. Milli takımda oynadım. Bu standardı olabildiğince yükseğe çıkartmak istiyorum ki benden sonra gelecek nesil bunun üzerine çıkabilsin. İnsanlar bu zorluklara rağmen futbolcu olabilmeyi ve başarılı olabilmeyi görsünler. Bu sorumluluğu taşıdığım için de gurur duyuyorum.”
“En büyük idolüm Cristiano Ronaldo”
Awer Mabil, Portekizli dünyaca ünlü yıldız futbolcu Cristiano Ronaldo’yu örnek aldığını belirterek, “En büyük idolüm Cristiano Ronaldo. Onun hikayesi de kolay değil. Geldiği yer de kolay değil. Her şeyi başardı. Müthiş bir zihinsel güç ve çalışkanlık. Çocukluğumdan beri onu takip ediyorum. Futboldaki hedefim de Şampiyonlar Ligi’nde oynamak, Avrupa’nın en büyük 5 liginde forma giyebilmek ve Dünya Kupası’nda oynamak. Başarmak istediğim çok şey var.” değerlendirmesinde bulundu.
Stada gelen taraftarları eğlendirmek ve onların güzel vakit geçirmelerini sağlamak isteyen bir futbol anlayışına sahip olduğunu aktaran Mabil, “Ben kendim bir futbol izleyicisiyim. İzlemeyi çok seviyorum. Stada izlemeye gittiğimde bundan keyif almak istiyorum. Ben de taraftara onu sunacak oyuncu olmak istiyorum. Futbolu kendimi açıklama şekli olarak kullanıyorum.” şeklinde görüş belirtti.
Kasımpaşa’ya transfer olmadan önce Avrupa kupalarında mücadele eden büyük Türk takımlarını bildiğini dile getiren Avustralyalı futbolcu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şampiyonlar Ligi’nde oynayan Galatasaray, Beşiktaş gibi takımları biliyordum. Buraya geldikten sonra beni asıl şaşırtan Türk taraftarların futbola atfettikleri büyük önem oldu. Bu da sizi oyuncu olarak motive ediyor. Gelmeden önce Türkiye’deki futbol ortamıyla ilgili çok bilgi sahibi değildim. Danimarka’da bana Danca öğreten hocam Türk’tü ve aynı zamanda Fenerbahçeliydi. Bu hafta Fenerbahçe’yi yenip, onu kızdırmamız lazım diye düşünüyorum. İnşallah yaparız.”
“Aç gözlülük çok zehirli bir şey”
Awer Mabil, Afrika kıtası başta olmak üzere dünyada yaşanan savaşlar ve buna bağlı sorunlarla ilgili düşüncelerini aktardı.
“Hayat biraz söylediklerimiz, temsil ettiklerimiz ve savunduklarımızla alakalı.” diyen Mabil, “Ben dünyada herkes için yeterince şey olduğuna inanıyorum. Bütün insanları bir parça olarak görüyorum. Özellikle politikacılar, bazen kendi menfaatlerini diğer insanların menfaatlerinin önüne koyabiliyorlar. Kendi ülkelerinin menfaatlerini diğer ülkeleri düşünmeden korumaya çalışabiliyorlar. Bu da aç gözlülükten kaynaklanıyor. Aç gözlülük çok zehirli bir şey. İnsanlar daha fazlasını istiyor. Özellikle problemi yaratan insanlar sürekli daha fazlasını istiyor. Diğer insanların hakkını gasp etmeye çalışıyorlar ya da onlardan daha fazlasını istiyorlar. Paylaşmayı öğrendiğimizde, her şeyin daha iyi olacağını düşünüyorum. Dünya hepimiz için yeterli. Paylaşmayı bilmemiz ve aç gözlü olmamamız lazım.” açıklamasını yaptı.
Hayatında ayrımcılığa uğradığı durumlar da olduğunu dile getiren Mabil, “Bir ırkın diğerinden üstün olduğunu düşünmek ya da ten renginden dolayı üstün olduğunu düşünmek bana karşı tarafın problemi gibi geliyor. Hepimiz bir yolculukta bulunuyoruz ve sonunda bu bitecek. Ben her zaman sevgi vermeyi tercih ediyorum. Onlar beni sevmek ve verdiğim sevginin karşılığını göstermek istemiyorlarsa, bu onların problemi. Benim problemim değil. Irkçılık yapanların çoğu genelde bilgisayar başında bir şey yazıyor. Ya da arkanızdan söylüyor. Çünkü gelip bunu yüzünüze karşı yapmazlar.” ifadelerini kullandı.
“Batılı yaşam tarzı bana biraz robotik gibi geliyor”
Afrika dışında Avustralya ve Avrupa’da yaşama şansı bulduğunu anlatan Mabil, “Batı dünyasındaki yaşam tarzı bana biraz robotik gibi geliyor. Sürekli takvime uymaya çalışma, ‘Şunu yapmam lazım, bunu yapmam lazım.’ gibi sürekli hayatı bir şeye göre şekillendirme durumu var. ‘Mutlu olmak için bunu yapmak lazım, bunu başarmak lazım, buna ulaşmak lazım.’ gibi bir anlayış. Afrika’daki yaşam tarzı ve kültürü bundan tamamen farklı. Afrika’daki insanlar daha çok anı yaşamak ve o anın tadını çıkarmak istiyorlar. O anın tadını çıkardıktan sonra sahip oldukları şeylere şükür ediyorlar. Bu da belki daha az şeye sahip olsalar da onları daha mutlu ediyor. Ben Afrika’ya ne zaman gitsem kendimi daha enerjik ve iyi hissediyorum.” diye konuştu.
Avustralyalı futbolcu, Afrika kıtasında yaşanan sorunların tespitini yapmanın kolay, ancak çözümünün zor olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Bu durumdan beslenen, menfaat sağlayan bazı ülkeler, politikacılar var. Afrika’daki ülkelerin stabil olması bazı ülkelerin işine gelmiyor. O yüzden orada problemler devam ediyor. Benim gibi hem batı hem de oradaki yaşam biçimini tecrübe etmiş insanların Afrika’ya daha fazla yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Batı ülkelerinde yaşadıktan sonra paranın ne anlama geldiğini anlayabiliyorsunuz. Para gerçekten gelişmenizi sağlayabiliyor ve doğru kullandığınızda etrafınızdaki insanların ve ülkenin de gelişimine katkı sunabiliyorsunuz. Afrika’da büyük bir para geldiğinde ya da kendilerini geçindirmekten daha fazla para kazanmaya başladıklarında genelde onu kendileri ve yakınındaki insanlar için harcıyorlar. Bunun yerine doğru yerlere doğru yatırımlarla hem daha fazla insanın bu paradan yararlanmasını sağlayabilirler hem de ülke olarak büyümeye devam edebilirler. Ben böyle yapılmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.”
Awer Mabil, başardıklarıyla örnek olmaya çalıştığını dile getirerek, “Hayatın tadını çıkarmaya çalışıyorum. İnsanlara başarmak istedikleri şeylerin mümkün olduğunu göstermeye çalışıyorum. Hiçbir şey imkansız değil. İnsanlara ilham vermeye, inançlarını arttırmaya çalışıyorum. Başarmak istediğiniz her şey mümkün.” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.