Üzüm mü yiyeceğiz bağcıyı mı döveceğiz?
Son dönemlerde futbolla ilgilenen herkesten benzer cümleleri duyuyorum. “Türk futbolu gelişmiyor”, “Avrupa’nın gerisindeyiz”, “Makas çok açıldı” tarzı konuşmalar her yerde yapılıyor. Peki bunun sebebi ne? Ekonomi mi? Elbette sebeplerden biri. Ancak sadece bu mu? Elbette hayır. Türk futbolunda yöneticilerin uzun vadeli planlamalar yapamaması en önemli sorun. Yapanlar da uygulamaya geçemiyor. Geçmeye çalışıyor bazısı, ancak direnemiyor. 1-2 sene başarı gelmeyince taraftar korkusuyla hem bütün planlarından kopuyor, hem de sorumluluktan kaçıyor. Devamlı olarak bir yerleri suçluyorlar. Bazılarında haklılar bu suçlamaların, bazılarıysa bana fazlasıyla anlamsız geliyor. Hiçbir başkanın sorumluluk aldığını, “hata benim” dediğini görmüyorum. Yayıncı, TFF, hakemler…
Bana en saçma gelense devamlı olarak yayıncıyla kavga etme hali. Ülke futboluna yatırım yapmış, yabancı sermayeli bir yayıncımız var: beIN SPORTS. Bu firma dünyanın 43 ülkesinde bu işi yapıyor. Fakat hiç sanmıyorum ki diğer 42 ülkede burada yaşadığı sorunlarla karşılaşsın. Futbolumuzun potansiyeliyle övünüyoruz, bu potansiyeli bir türlü hayata geçiremiyoruz. Peki bu çok övündüğümüz potansiyele, böyle bir ortamda hangi yayıncı yatırım yapar? İstiyoruz ki beIN gitsin, Amazon, Sky, BT gibi yayıncılar gelsin yatırım yapsın. Kendinizi bu insanların yerine koyun. Neden yapsın? Bu ülkede yayıncıyla mahkemelik olup beFAIR kampanyası düzenliyoruz ve bununla övünüyoruz. Bu konu yurt dışında haber olduğunda da önemli bir şey başardık zannediyoruz. Bilakis potansiyel yabancı yatırımcıları buradan kaçırıyoruz.
Yöneticilerin, başkanların amacı tam olarak nedir? Kulüpler Birliği Başkanı Ahmet Ağaoğlu bu ihaleden 1 milyar Dolar gelir beklediklerini ifade etti. Hangi yatırımcı böyle bir futbol ortamında, hele de ekonomi bu vaziyetteyken gelip bu parayı verir? Hem oynanan futbolun kalitesi çok düşük, hem devamlı bir kaos ortamı, hem de en çok suçlanan kurum yayıncı. Bir yayıncı ülkeye gelecek ve her sene şampiyonluktan kopan büyük takımların birinci hedefi haline gelecek, sürekli onlarla mahkemelik olacak, üstüne de bunun için para ödeyecek, öyle mi? Elbette yayıncılar parayı verdiği için eleştirilemez durumda değiller, elbette kulüpler yayıncıda gördükleri hataları dillendirebilirler. Ancak yöneticiler “hem marka değerimiz düştü hem de yayın gelirlerimiz düştü” derken şapkayı önlerine alıp düşünmeliler.
Fenerbahçe’de seçim öncesi son yılında başkan yayıncıya yüklendi. Bu sezon aynı şekilde Beşiktaş yönetimi sürekli bir saldırı halinde. Fakat dönüp baktığımızda bu iki takımın da şu an teknik direktörü bile belli değil. Fenerbahçe’de zaten başarıdan söz etmek imkansız. Beşiktaş’ta ise Şampiyonlar Ligi’nde alınmış tarihi bir başarısızlık var. 6 maçta 0 puanla yalnızca 3 gol atarak veda ediyor Devler Ligi’ne son şampiyonumuz. Fakat yöneticiler bunu üstlenmek bir yana, o konuyu hiç konuşmuyor, ligdeki başarısızlığın sorumlularını başkalarıymış gibi göstererek işin içinden çıkmaya çalışıyor.
Tüm bu sıkıntıların, uzun vadeli başarı yakalayamamalarının sebebi yayıncı kuruluş sanırım. Ne hikmetse de sadece başarısız olan, kulüpte ciddi sıkıntılar yaşayan yöneticiler yayıncıyı hedef gösteriyor.
Şampiyonluğa giderken hiçbiri bu sorunları dile getirmiyor.
Taraftar kitlelerini bu konularda örgütlemek çok kolay. Yönetimlerin de kısa vadede işine geliyor elbette. Ancak yöneticiler kendilerinin taraftar sıfatıyla orada olmadıklarının farkına varmalılar. Taraftarlığın subjektifliğiyle tek taraflı bakılan bir dünya yerine karşılıklı anlayışa ihtiyacımız var. Her kurum kendi hatalarını görerek düzeltmek için çaba sarfetmeli. Buna TFF, MHK ve yayıncı da dahil. Birbirimizi düşmanlaştırmak yerine nasıl düzelebileceğimizin yollarını aramamız gerekiyor. Sonuç olarak kimse kusursuz değil ama kusurlarımız dahilinde mükemmeli yakalayamazsak ülke futbolu için yolun sonu karanlık…
Tanıtımdır.