Weghorst transferi
Sörloth, Seferovic, Arnautovic ve nice isimlerin konuşulduğu periyodun sonunda Beşiktaş, uzun süredir görüşmelerini sürdürdüğü Wout Weghorst ile anlaşma aşamasına geldi.
Siyah-beyazlı taraftarlar adına heyecan uyandıran bu transfer, oyuncunun geçmişi ve yapabilecekleri itibarıyla konuşmaya değer unsurlar sunuyor.
Üzerinde durulması gereken pek çok nüans olması sebebiyle girişi fazla uzatmak istemiyorum. Çayı-kahveyi hazır edelim, Weghorst-Beşiktaş birlikteliğini incelemeye başlayalım.
Batshuayi sonrası “pivot santrfor” alarmı
Kısa süre önce yazdığım “Ligin değişmez ihtiyacı: Pivot santrfor” başlıklı yazıda Süper Lig’in neden sırtı dönük oynayabilen forvet profiline muhtaç olduğuna değinmiştim. Tamamını okumak istemeyenler için burada da kısaca özetleyeyim.
Ligimiz gibi hem oyuncu kadrosu hem de oyun pratiklerinin yetersizliği nedeniyle savunmadan hücuma geçiş yöntemleri vasat kalan futbol ülkelerinde, rakip alana yerleşebilmek için santrforun rolü çok büyük oluyor. Bu rolü daraltabilecek oyun hızını da başta fiziksel yetersizlikler olmak üzere pek çok nedenden ötürü yakalayamıyoruz.
Şampiyon olan takımlarda ya doğrudan pivot özellikli ya da bu kimlikte olmasa dahi bağlantı oyununu sağlayabilen forvetler yer alıyor. Burak Yılmaz gibi istisnaların anlatısı uzun olduğu için ilgililerine bahsettiğim başlığı önerebilirim.
Geçtiğimiz yıl Beşiktaş, Batshuayi transferi sonrası oyunu hızlandırmak mecburiyetindeydi. Çünkü Belçikalı golcünün yapamadığı bağlantı görevini eksiltmek ve yüzünü kaleye döndürmek gerekiyordu. Aslında sezon başlangıcı da bu mantığa uygun bir oyun şablonuyla geldi. Hatta santrfordan eksilen toplu beceriyi telafi etmek ve hız kazanmak için Nkoudou, rotasyonda Larin’in önüne geçti.
Burada çok temel iki problem ortaya çıktı. Birincisi, Atiba’nın artık normal bir insan olduğunu kanıtlamaya başlaması ve bütün hatları birbirine bağlayamamasıydı. İkincisi de bana göre verimsiz geçen kamp ve yetersiz idmanlar nedeniyle arka arkaya yaşanan adale sakatlıkları oldu. Haliyle Beşiktaş’ın temposu, pres gücü ve oyun boyunu uzatma kabiliyeti düştü.
Siyah-beyazlı ekip, Ekim ayıyla beraber Batshuayi’nin verimini artırabileceği bir ortam kalmadığı için oyuncudan Aboubakar performansı beklemek durumunda kaldı. Bats’ın topu tutması, dağıtması, stoper dolaştırması, Larin’e alan hazırlayabilmesi ve ortaya golcülük koyabilmesi gerekiyordu ama oyuncu bu beklentilerin neredeyse hiçbirine yanıt veremedi. Alanyaspor, Kayserispor gibi yıldızını parlattığı mücadelelerde de karşısında savunma çizgisini öne çıkaran ve genişleyen rakipler vardı.
Bu eksiklik, yeni sezon öncesi Beşiktaş’ta Sörloth ve Weghorst gibi Batshuayi’den tamamen ayrılan profilde forvetlere yönelim sağladı. Nihayetinde pusula Hollandalı’da takılı kaldı.
Weghorst, Beşiktaş’a ‘öncelikle’ ne katabilir?
Tabii ki en başta sırtı dönük oynama becerisi geliyor.
Wout Weghorst, Takımını rakip alana yerleştirebilecek, orta sahada dinlendirebilecek, faul alabilecek, kısa menzille sınırlı olmak üzere arkadaşlarının hareketlerini ödüllendirebilecek fiziksel avantaja ve bağlantı meziyetine sahip.
Yeni formasyonuyla Beşiktaş, savunmaya 3. oyuncuyu eklemek için orta sahada bir üyeden feragat ediyor. Zaten oyunu örme şemasını üst kalitede dizayn edemeyen ligimizde bu tercih, ön alanda özel oyunculara sahip olmayı gerektiriyor. Başka bir deyişle forvetin ve onun etrafında oynayan hücum oyuncularının topu vakumlaması icap ediyor.
Valerien Ismael sonrası Beşiktaş, rakip alana direkt toplarla çıkmaya çalışan bir takım görünümü verdi. Burada kendi adıma gördüğüm değişme/esneme mecburiyetine birazdan gelecek olmakla beraber, bu yapının temelinde oyunu beklerle genişletip buradan merkeze atılan toplar üzerinden çıkma çabası vardı.
Bu çıkışları kaliteli hale getirmek için ya Frankfurt gibi çizgisine hükmeden oyuncularla baş döndürücü bir hız yakalamak, ya da Beşiktaş’ın amaçladığı gibi merkeze atılan topları tutabilmek gerekiyor.
Weghorst, müthiş bir geçiş yöneticisi olmamasına rağmen topun takımında kalmasını ve arkadaşlarına ulaştırılmasını vadediyor.
Beşiktaş’ın neleri değiştirmesi gerekebilir?
Beşiktaş, Valerien Ismael döneminde topla daha az oynadığı maçlarda istediği sonuçları alırken, hakim olduğu maçlarda genellikle problem yaşadı.
Bana göre bu durum üzerinden “demek ki Beşiktaş topla az oynamalı” okuması yapmak doğru değil. Kendi adıma, rakiplerinin Beşiktaş’ı topa sahip olmaya mahkum ettiği maçlarda çözümsüz bıraktığı kanısına varmayı daha uygun buluyorum.
Süper Lig, Valerien Ismael’in daha evvel çalıştığı Avusturya gibi futbol iklimlerinden farklı olarak topun arkasına geçen takım sayısının fazla olduğu, rakibe alan bırakmamanın esas alındığı bir ortam. Dolayısıyla savunmadan hücuma geçiş kadar, yerleşik hücumda da metotları geliştirmek gerekiyor.
Kısa özetiyle Beşiktaş’ın önümüzdeki sezon set oyununa çeşitlilik katması gerekecek.
Bu durum yalnızca ligin kimliğiyle değil Weghorst’un verimiyle de açıklanabilir. Hollandalı golcüyü özel kılan tüm meziyetler ceza sahasına yaklaştıkça ortaya çıkıyor.
Oyuncu net bir tek vuruş golcüsü. Yerden ve havadan gol repertuvarı geniş. Ayrıca günlerdir yapılan Mario Gomez benzetmelerine farklı bir pencereden ekleme yapmak isterim; Weghorst da Gomez gibi kaleye 40 metre mesafede top süremezken ceza sahası içerisinde her türlü doğru dokunuşu yapabilen bir oyuncuya dönüşüyor.
Böyle bir profili kaleye uzak kalan takımlarda kullanmanın en net istatistiki sonucunu Burnley’de gördük. 4 yıldır oynadığı maç/attığı gol oranı % 50’nin altına inmeyen Weghorst, Burnley macerasına 20 maçta 2 gol ile ara verdi.
Pozisyon bilgisi ve pres katkısı
Futbol veri karşılaştırma platformu Comparisonator, Wout Weghorst’un 2021-2022 sezonunda Premier Lig’de elde ettiği savunma verileriyle Süper Lig’de boy göstermiş hücum oyuncularını karşılaştırma olanağı sunuyor.
90 dakikaya yuvarlanarak elde edilmiş üç veride Weghorst, Süper Lig forvetlerinin üzerinde yer alıyor.
Peki bu neden önemli?
İki farklı senaryodan ele alalım.
Beşiktaş, geçtiğimiz sezonun son 8 haftasının aksine rakip alana kümelendiği, set alışkanlığını geliştirdiği bir oyun yapısına bürünmek isterse topu edinmek zorunda. Topa rakibin izin verdiği oranda değil talep ettiğin oranda sahip olmanın ilk kuralı, rakibin oyun organizasyonunu birinci bölgeden itibaren bozmaktan geçiyor.
Son 8 haftada oynanan oyuna tam bağlılık durumunda pek çok ismin veriminin düşeceğini düşünmekle beraber, bu şablonda da topun iki yarı saha arasında çok hızlı gidip geliyor oluşundan ötürü Beşiktaş’ın geçiş olanağı yakalaması, bunun için de rakibine orta blokta hata yaptırması gerekiyor.
Her iki senaryoda da Weghorst gibi top rakibindeyken etkin olabilen, çalışkan bir santrforun kıymeti artıyor.
Beşiktaşlılar adına oyun kalitesi dillere pelesenk olan 2015-2016 sezonunun sırlarının başında hücum oyuncularının savunma eforu geliyordu. Mario Gomez, Sosa, Olcay ve onlara bağlanan Atiba ile oluşan pres bloğu hem enerji koyuyor hem de alan paylaşımını başarıyla yapacak mental gücü taşıyordu. Haliyle Beşiktaş hem hücum presiyle pozisyona girmekte hem de topa sahip olmakta güçlük yaşamıyordu.
Bu ‘alan paylaşımı’ vurgusunu, kesinlikle çalışkan bir oyuncu olmasına rağmen ön alan baskısında takımdan kopuk görünen Batshuayi örneğiyle ya da Medel-Atiba kıyasıyla daha net kavrayabiliriz. Medel sahada daha çok alana basıyor ve daha enerjik görüntü veriyor gibi gözükmesine rağmen Atiba oynadığı sürece takım top daha rahat top kazanıyor ve kullanıyordu. Önde de baskıyı sadece enerji koyarak yapmayacak, arkasındaki hatla bir bütün halinde hareket edebilecek forvetin varlığı kıymetli.
Siyah-beyazlı ekipte, üç oyuncunun paylaşması muhtemelen hücum hattının iki üyesi Weghorst ve Ghezzal. Verimi 65-70 dakika civarında kalmakla birlikte Rachid Ghezzal’in de pozisyonuna göre defansif verileri ve pres kalitesi yüksek. Buranın bağlayıcı üçüncü parçasının da bu amaca hizmet edebilmesi, Beşiktaş’ın topsuz oyun kalitesini artırabilir. Zira hücum hattını destekleyen arka ikilide Josef ve Gedson gibi yine bu prensibe uygun isimler var.
Ghezzal ve Weghorst’un yanına düşünülen oyuncu profilleri arasında farklılıklar var. İsmi Beşiktaş’la geçen oyuncuların kimi bire bir meziyetleriyle fark yaratan ‘üretici’ nitelikte, kimi de atletizmi ve golcülüğüyle öne çıkacak ‘bitirici’ nitelikte isimler.
Açıkçası Weghorst sonrası Beşiktaş’ın her iki ihtiyaca da belli oranda hitap edebilen bir oyuncu arayışına girmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira mevcut formasyon ve kadroda, beklerin de durumu belirsizken siyah-beyazlılara hem kilit açacak bir üretici hem de Weghorst’un boşalttığı, Ghezzal’in servis yaptığı alana girecek bir bitirici gerekecek.
Eğer yalnızca ‘bitirici’ sıfatını taşıyan bir oyuncu eklenirse, bu kez çözüm muhtemelen sol kanat beke üretken bir oyuncu devşirmekten geçecek. Burada da üçlü savunmanın en büyük soru işaretini, yani savunmada ‘mesafe ayarlama’ problemini aşabilmek için çok iyi bir hazırlık gerekiyor.
Riskler ne?
Aslında profil ve kalite olarak Weghorst-Süper Lig uygunluğu için çok fazla soru işaretim yok. Bununla beraber, Islam Slimani gibi bir örneğin hangi intibayla ülkeden ayrıldığını göz önüne alarak büyük konuşmaktan kaçınma, insanın başlı başına risk unsuru olduğunu hatırlatma gereksinimi duyuyorum.
Teknik açıdan oluşabilecek pek çok soru işaretini satır aralarında belirttim. Takımın ceza sahası ve çevresine kümelenip kümelenemeyeceği, hücum hattının üçüncü partnerinin kim olacağı, ekibin geçişe ne kadar bağımlı olacağı gibi yanıtlanması gereken sorular mevcut.
Tüm bunların yanında, en kritik başlığa koymak istediğim faktör kamp kalitesi.
Pek çoğumuz farklı nedenleri öne çıkarıyoruz ancak bana göre Beşiktaş, geçtiğimiz sezonun başarısızlığını antrenman/kamp döneminde aramalıydı. Aynı anda 7-8 oyuncunun adale sakatlığı yaşadığı, takım presinin 20 dakikayla sınırlı kaldığı (ki tam 20. dakika civarında gol yenen pek çok maç var), Rosier, Josef ve Batshuayi gibi fiziki açıdan kağıt üzerinde soru işareti barındırmayan isimlerin bile maçtan erken koptuğu bir ortamda oyun devamlılığı kazanmak çok zor.
Dolayısıyla Beşiktaş’ın Weghorst’tan ve onun getireceklerinden faydalanmak için çok iyi bir kamp dönemi geçirmesi şart.
Aklıma gelen hemen hemen tüm yönleriyle Weghorst-Beşiktaş birlikteliğini anlattığım satırların sonuna geldik.
Bana, yazdıklarıma ve oyuna vakit ayıran herkese teşekkürlerimi sunuyorum.